Ne arsız 40'mış bu bilmem?
Pek havalı geldi ama sonra çıktı foyası ortaya.
Nasıl mı, anlatayım.
Havası hediyesi oldu, bizim bey beni aldı uçurdu İstanbul semalarında. O ne harika bir gündü, ölsem unutmam (ne boş laf değil mi? ölünce nasıl hatırlayacaksak?)
Tam bir sürprizdi. Gidene kadar ne olduğunu söylemedi bana. Böyle şehirden uzaklaşıp, ormana doğru gidince, benim tahmin "hatıra ormanı"na doğru yön değiştirdi (hayal kırıklığı da cabası) fakat pisti görünce bastım çığlığı, inanamadım!
Çocuklarla birlikte bindik; köprüler, Kız Kulesi, tarihi yarımada vs... boydan boya gezdik. Müthişti...
Buyrun Taksim'in hali....
Foyası ise geçen hafta belli oldu. Bildiğin kaplıca tatili yaptık. Ovalamalı, keseli, spalı, masajlı, termalli. Ayol adı "SPA Oteli" olunca havalı, "kaplıca" diyince siyatikli teyze tatili oluyormuş.
Afyon'a gittik, suyu falan iyi diye, suyu iyiymiş gerçekten. Otel de iyiydi ama nasıl söylesem profil biraz başkaydı. Yani işin içinde kaplıca, şifa, termal anahtar kelimeleri girince, emmi, yenge, bacanak da bol oluyormuş. Hee ben bunun suyunun şifasını aramam gider saunasına, macera duşuna, masajına bakarım dersen gidersin Sapanca'ya Antalya'ya ama illa minerali bol olsun dersen işin rengi bu.
Çok dinlenip, çok pembeleştiğimiz bir tatil oldu. Ama 2 gün daha kalaydık, gıdıdan bağlamalı, gezer terlikli bir Oip'e dönüşebilirdim.
Şifa bulmaya gittiğimiz tatilden artı ikişer kiloyla dönmüş olmamız da cabası. Dedik ki "aslında işletmeciler akıl edip odalara tartı koysa, bak bakalım ölesiye yiyor mu misafirler"
Böyleyken böyle. Havasıyla, civasıyla kırkın ilk günleri böyle geçiyor. Sen neler yapıyorsun iyi misin? :))